"Cinsel sağlık, genel sağlığın bir lüksü değil, ayrılmaz bir parçasıdır. Pek çok cinsel fonksiyon bozukluğu, aslında altta yatan başka bir sağlık sorununun (kalp, damar, diyabet) ilk habercisidir. Bu nedenle 'konuşmaktan çekinmek', sadece yaşam kalitesini değil, yaşamın kendisini ertelemektir." - Prof. Dr. Sinan Ekici
Ürolojik sağlıkta güncel yaklaşımlar, hem kadınları hem de erkekleri etkileyen, ancak toplumda genellikle konuşmaktan çekinilen son derece geniş bir alanı kapsıyor. Cinsel fonksiyon bozukluklarından onkolojik tedavilere, yaşam kalitesini sıfırlayan kronik enfeksiyonlardan kısırlık (infertilite) sorunlarına kadar pek çok konu, modern tıbbın gündeminde. Bu hassas denge, hastaların bilimsel ve doğru bilgiye ulaşmasını her zamankinden daha kritik hale getiriyor. Biz de bu önemli konuları ve en güncel tedavi yaklaşımlarını, Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Ekici ile konuştuk.
Röportaj: Prof. Dr. Sinan Ekici ile Güncel Ürolojik Tedaviler Üzerine
Soru 1: Hocam, onkoloji ile başlayalım. Böbrek kanseri tedavisinde, özellikle cerrahi alanda ne gibi yenilikler var? Robotik cerrahinin bu alandaki rolü ve hastaya sunduğu avantajlar nelerdir?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Böbrek kanseri cerrahisindeki güncel altın standart, 'nefron koruyucu cerrahi'dir; yani 'parsiyel nefrektomi' olarak bilinen, sadece tümörlü dokunun alınıp, böbreğin sağlam fonksiyonel dokusunun (nefronların) korunması işlemidir. Geçmişte, tümörün boyutu veya yerine bakılmaksızın böbreğin tamamının (radikal nefrektomi) alınması daha yaygın bir yaklaşımdı. Ancak güncel veriler, kalan tek böbreğin, hastanın gelecekteki yaşam kalitesi ve kardiyovasküler sağlığı için bazı riskler barındırabileceğini göstermektedir.
Robotik cerrahi (Da Vinci sistemi gibi), bu 'nefron koruma' hedefine ulaşmak için tasarlanmış ileri düzey bir laparoskopik teknolojidir. Bu sistemde cerrah, 3 boyutlu, yüksek çözünürlüklü (HD) bir görüntü altında, insan elinin yapamayacağı açılarda (540 derece) dönebilen robotik kolları bir konsol aracılığıyla yönetir. Bu teknoloji, en zorlu yerleşimdeki (örn: böbreğin iç kısmına veya ana damarlara yakın) tümörlerin bile, böbreğe giden kan akışını çok kısa süre durdurarak (sıcak iskemi süresi) veya bazen hiç durdurmadan çıkarılmasını hedefler.
Bu yöntemin hastalara sunduğu potansiyel avantajlar arasında; daha küçük kesiler, daha az kanama riski, ameliyat sonrası daha az ağrı ve en önemlisi, böbrek fonksiyonlarının korunmasına bağlı olarak daha hızlı bir iyileşme süreci sayılabilir.


Soru 2: Kronik ağrıya neden olan Prostatit ve Sistit, hastaların yaşam kalitesini çok düşüren sorunlar. Bu iki hastalığın farkı nedir ve modern tıpta (ilaç dışı) ne gibi yenilikçi tedavi yaklaşımları var?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Bu iki durum, isimleri benzese de, hem anatomik hem de tedavi protokolü olarak farklıdır. Sistit, temel olarak mesanenin (idrar kesesi) iltihaplanmasıdır ve vakaların büyük çoğunluğu bakteriyeldir. Özellikle kadınlarda, kısa üretra gibi anatomik faktörler nedeniyle daha sık görülür. Tedavisi genellikle standart antibiyotik protokolleri ile yönetilir. Ancak 'İnterstisyel Sistit' (Ağrılı Mesane Sendromu) olarak bilinen, idrar kültüründe mikrop üremeyen, mesanenin kronik ve ağrılı bir enflamatuar durumu olan formu vardır ki, tedavisi daha karmaşıktır.
Prostatit ise erkeklerde prostat bezinin iltihaplanmasıdır ve 'kronik pelvik ağrı sendromu' (KPAS) olarak adlandırılan durumun en sık nedenlerinden biridir. Genellikle kronikleşme eğilimindedir ve tedavisi, antibiyotiklerin prostat dokusuna tam nüfuz (penetrasyon) etmesindeki zorluklar nedeniyle sistite göre daha uzun sürebilir.
Her ikisinde de standart tedavi protokolleri antibiyotikleri içerse de, özellikle kronik prostatit ve interstisyel sistit gibi inatçı vakalarda, ilaç dışı yenilikçi yaklaşımlar da gündeme gelmektedir. Bu yaklaşımlar arasında; antibiyotiğin direkt prostat içine enjeksiyonu, semptomları hafifletmek için mesane içi özel solüsyon (Gepan, Hyaluronik Asit vb.) uygulamaları, pelvik taban kaslarını hedefleyen pelvik taban rehabilitasyonu (fizyoterapi), manyetik sandalye (EMS) ve inflamasyonu azaltmayı hedefleyen ESWT (Şok Dalga Tedavisi) gibi rejeneratif yöntemler sayılabilir. Bu yöntemler, hastanın yaşam kalitesini artırmada kullanılan modern yaklaşımlardır.
Soru 3: İdrar kaçırma, hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen önemli bir sosyal ve medikal sorun. Nedenleri nelerdir ve cerrahi dışı/minimal invaziv tedavi seçenekleri nelerdir?
Prof. Dr. Sinan Ekici: İdrar kaçırma bir hastalık değil, altta yatan bir sorunun semptomudur. Nedenleri cinsiyete göre farklılık gösterir. Kadınlarda en sık rastlanan neden, çoklu veya zorlu doğumlar, menopoz sonrası hormonal değişiklikler veya pelvik taban kaslarının zayıflamasına bağlı gelişen 'stres tipi' (öksürme, gülme, hapşırma ile) kaçırmadır. Erkeklerde ise en sık prostat ameliyatları (özellikle radikal prostatektomi) sonrası veya nörolojik hastalıklara (MS, Parkinson vb.) bağlı olarak ortaya çıkar. Ayrıca, her iki cinste de görülen 'sıkışma tipi' (urge inkontinans) vardır ki, bu durum daha çok mesanenin aşırı aktif (kontrolsüz kasılmaları) olmasından kaynaklanır.
Tedavi, altta yatan nedene göre planlanır ve cerrahi her zaman ilk seçenek değildir. Özellikle stres tipinde, pelvik tabanı güçlendirmek esastır. Başlangıçta Kegel egzersizleri, manyetik sandalye (EMS - Elektromanyetik Stimülasyon) gibi yöntemlerle kasların güçlendirilmesi hedeflenir. Son yıllarda, Ozon tedavisi, vajinal lazer uygulamaları veya PRP/kök hücre enjeksiyonları gibi rejeneratif yöntemler de araştırılmaktadır. Bu yöntemlerle o bölgedeki bağ dokusunun ve kasların güçlendirilmesi hedeflenir. Bu sayede, bazı hastalarda cerrahiye (askı ameliyatları vb.) gerek kalmadan sonuç alınması mümkün olabilmektedir.

Soru 4: Androlojiye dönersek; Erkek cinsel fonksiyon bozuklukları ve infertilite (kısırlık) birbiriyle ne kadar ilişkili? Bu iki alandaki güncel teşhis ve tedavi protokolleri nelerdir?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Bu iki durum birbiriyle yakından ilişkilidir ve bazen aynı altta yatan nedenin farklı sonuçları olarak ortaya çıkabilir. Örneğin, sertleşme sorununa (Erektil Disfonksiyon) yol açan damarsal yetmezlik (ateroskleroz, diyabet, hipertansiyon), aynı zamanda testise giden kan akımını da bozarak sperm üretim kalitesini (spermatogenez) etkileyebilir ve infertiliteye katkıda bulunabilir. Benzer şekilde, 'Varikosel' gibi testiste ısı artışına ve toksik birikime yol açan yaygın bir damar sorunu, hem doğrudan sperm kalitesini bozarak infertiliteye hem de testosteron üretimini etkileyerek dolaylı yoldan cinsel fonksiyon bozukluğuna zemin hazırlayabilir.
Teşhiste, detaylı bir hormonal analiz (Testosteron, LH, FSH vb.) ve özellikle penil ile skrotal Renkli Doppler Ultrason, damarsal yapıların değerlendirilmesi için kritik önem taşır. Tedavide ise, nedene yönelik bir protokol izlenir. Sorun hormonal ise hormon replasman (yerine koyma) tedavileri; sorun varikosel ise altın standart olarak kabul edilen 'mikrocerrahi varikoselektomi' bir seçenektir. Sorun damarsal yetmezlikse, bir sonraki soruda bahsedilecek rejeneratif yöntemler değerlendirilebilir.
Bu konular hakkında daha detaylı bilgi için Erkek Cinsel Sağlığı ve İnfertilite bölümünü inceleyebilirsiniz.
Soru 5: "Rejeneratif Tıp" son yılların en popüler konusu. Ozon tedavisi, PRP, Şok Dalga (ESWT), Kök Hücre ve Eksozom tedavileri tam olarak nedir? Bu tedaviler ürolojide (özellikle sertleşme sorunu, Peyronie) 'çözüm' mü, yoksa 'destek' midir?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Rejeneratif tıp, 'destek' tedaviden 'onarıcı' tedaviye doğru bir evrimi temsil eden, heyecan verici bir alandır. Buradaki amaç, semptomu (örn: sertleşme eksikliği) ilaçla geçici olarak baskılamak yerine, sorunun kaynağı olduğu düşünülen (örn: hasarlı damar veya sinir dokusu) yapıyı 'onarmaktır'. Bu, tıp pratiğinde önemli bir paradigma değişimidir.
- ESWT (Şok Dalga Tedavisi): Düşük yoğunluklu, odaklanmış ses dalgaları kullanarak, penis bölgesinde kontrollü bir mikro-travma yaratır. Vücudun bu travmaya doğal iyileşme yanıtı vermesi beklenir; bu yanıt, bölgeye onarıcı hücreler ve büyüme faktörleri göndermeyi içerir. Nihai hedef, 'anjiyogenez' yani yeni damar oluşumunun tetiklenmesidir. Özellikle hafif ve orta düzeyde damarsal yetmezliği olan hastalarda, doku kanlanmasını kalıcı olarak artırmak amacıyla kullanılır.
- PRP / Kök Hücre / Eksozom: Bu üç yöntem de 'onarıcı hücre' veya 'sinyal' tedavisi olarak gruplanabilir.
- PRP (Trombositten Zengin Plazma): Hastanın kendi kanından elde edilen ve trombositlerden (pıhtılaşma hücreleri) zengin plazmanın, hasarlı dokuya (örn: Peyronie plağı veya sertleşme sorunu olan penis dokusu) enjekte edilmesidir. Trombositler, doku iyileşmesini başlatan yoğun 'büyüme faktörleri' içerir.
- Kök Hücre: Genellikle hastanın kendi karın yağından (SVF) elde edilen 'mezenkimal kök hücrelerin' kullanılmasıdır. Kök hücreler, hasarlı bölgede ihtiyaç duyulan dokuya (örn: damar, sinir) dönüşme veya o dokuyu onarma potansiyeline sahip 'joker' hücreler olarak tanımlanır.
- Eksozom: En yeni yaklaşımlardan biridir. Kök hücrelerin salgıladığı, 'iyileşme sinyalini' taşıyan çok küçük keseciklerdir (veziküller). Dokunun içine "git ve onar" komutunu taşıyan 'mesajcılar' olarak düşünülebilir.
- Ozon Tedavisi: Kanın oksijenasyonunu (oksijen taşıma kapasitesini) artırarak tüm vücutta dolaşımı desteklemeyi ve anti-inflamatuar etki göstermeyi amaçlayan, genellikle bu Rejeneratif Tıp (PRP, ESWT) tedavilerine 'destek' olarak kullanılan sistemik bir yöntemdir.
Sonuç olarak; bu tedaviler, özellikle erken ve orta evre vakalarda, etkinlikleri bilimsel çalışmalarla araştırılan ve cerrahiye (penil protez) bir alternatif olarak değerlendirilen modern tıp yöntemleridir.
Soru 6: Bu hassas konularda internette çok fazla bilgi kirliliği ve 'sahte tedavi' reklamı var. Hastalar doğru bilgiye ulaşmak için ne yapmalı?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Bu, en tehlikeli konulardan biridir. Bilgi kirliliği, hastanın sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. İnternetten alınan, içeriği belirsiz 'performans artırıcı' ilaçlar veya 'mucize' vaat eden sahte cihazlar, ani kardiyak olaylara, felçlere veya peniste geri dönüşü olmayan doku hasarlarına (fibrozis) yol açabilir. Hastaların unutmaması gereken temel bir gerçek şudur: Sertleşme sorunu veya infertilite bir 'ayıp' değil, tıbbi bir durumdur. Bu durumun teşhis ve tedavisi 'tıbbın' alanındadır. Sorunun doğru teşhisi ve tedavisi için başvurulması gereken uzmanlar, bu konuda eğitim almış Üroloji ve Androloji Doktorlarıdır. Kaynağı belli olmayan bilgilere ve ürünlere itibar edilmemelidir.
Soru 7: Son olarak, bu konularda sorun yaşayan ancak hekime başvurmaktan çekinen kişilere mesajınız nedir?
Prof. Dr. Sinan Ekici: Bu sorunları (sertleşme sorunu, idrar kaçırma, kısırlık) yaşayan milyonlarca insan var. Bu durum, kişisel bir 'eksiklik' veya 'yetersizlik' olarak değil; diyabet veya hipertansiyon gibi tıbbi bir durum, vücudun verdiği bir sinyal olarak algılanmalıdır. En önemlisi, modern tıpta bu sorunların teşhis ve tedavisine yönelik bilimsel yaklaşımlar mevcuttur. Çekinmek veya ertelemek, sadece teşhis ve tedavi sürecini geciktirir. Bilimsel ve güvenilir bir destek arayışına girmek, bu tıbbi durumların yönetiminde atılacak önemli bir adımdır.
(Editoryal Kapanış)
Ürolojik sağlıkta onkolojiden rejeneratif tıbba kadar en güncel yaklaşımlar hakkında verdiği değerli ve bilimsel bilgiler için Prof. Dr. Sinan Ekici'ye teşekkür ederiz.